Komplocular kaybetti, Öcalan evrenselleşti

img
AMED - NATO eksenli uluslararası güçlerin PKK Lideri Abdullah Öcalan'a dönük gerçekleştirdiği komplo başarıya ulaşmazken, 24 yıllık süreçte Öcalan’ın paradigması evrenselleşti.   
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın uluslararası bir komployla 15 Şubat 1999'da Türkiye’ye getirilerek, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde ağır tecrit koşulları altına alınmasının üzerinden 24 yıl geçti. Kürt halkının "Roja Reş (Kara Gün)" olarak nitelendirdiği komplo süreci nasıl gelişti ve ne amaçlandı? 
 
Sovyetler Birliği'nin çökmesi sonrası şartlar batı emperyalist blok lehine değişti. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) öncülüğünde 1949'da kurulan Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) başını çektiği hegemonik güçler, oluşan boşlukta Ortadoğu coğrafyasını yeniden dizayn etmeye başladı. Bu dizayn planının adı daha sonra Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) olarak açıklanacaktı. İspanya ve Türkiye’nin eş başkanlık düzeyinde taşeronluğuna soyunduğu bu plan, ilk kez 7 Ağustos 2003’te dönemin ABD Başkanı George W. Bush’un Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice tarafından “Transforming Middle East” başlıklı makaleyle dünyaya duyuruldu.  
  
Plan kapsamında Afganistan, Irak, Mısır, Tunus, Libya ve Suriye gibi birçok ülkeye peş peşe müdahaleler gerçekleştirildi. Türkiye'ye ise, "lojistik üs" rolü biçildi. Çeşitli gerekçelerle yapılan müdahaleler sonrası ülkelerin enerji kaynakları batılı şirketlere peşkeş çekildi. Ancak planın hayata geçmesi, bölgedeki devrimci ve özgürlükçü güçler ile önderlerini ortadan kaldırmakla mümkündü. Bu kapsamda Öcalan’ın imha ve tasfiyesi hedeflendi; arkasında ABD, İngiltere ve İsrail’in yer aldığı güçler tarafından komplonun startı verildi. 
 
SURİYE SINIRINDA TEHDİT
 
Süleyman Demirel'in cumhurbaşkanı olduğu ve Bülent Ecevit'in başbaşkan olduğu 1998 yılında, Öcalan'ın Suriye'den çıkarılması için Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad'a baskı kurulmaya başlandı. Alman askeri ekolünden gelen ve bir dönem Türkiye’nin Bonn askeri ateşe görevini üstlenen dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş, 16 Eylül 1998’de beklenmedik bir şekilde Suriye sınırındaki askeri birlikleri denetime çıktı. Ateş, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde Hudut Bölük Komutanlığı’nı ziyareti sırasında Suriye’yi, Öcalan üzerinden, “Türk milleti artık bu konuda göstereceği iyi niyetin sonuna gelmiştir. Sabrımız tükenmek üzeredir. Sabrımızı taşırmasınlar" sözleriyle tehdit etti.
 
Ateş’in tehditlerinin ardından dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de Suriye’ye askeri müdahalede bulunma tehdidinde bulundu. Demirel, 1 Ekim’de Meclis açılışında, “Esasen Suriye, Türkiye’ye karşı açık bir husumet politikası izlemektedir. PKK’ya aktif destek sağlamayı sürdürmektedir. Tüm uyarılarımıza ve barışçı açılımlarımıza rağmen hasmane tutumundan vazgeçmeyen Suriye’ye, karşı mukabelede bulunma hakkımızı saklı tuttuğumuzu ve sabrımızın taşmak üzere olduğunu bir kere daha dünyaya ilan ediyorum” ifadeleriyle Suriye’yi “savaşla” tehdit etti. 
 
NATO’NUN ROLÜ  
 
Ateş ve Demirel’in “savaş” tehditleri sürerken, batılı ülkelerden ise “Türkiye’nin meşru güvenlik kaygılarının haklılığına” dair peş peşe destek açıklamaları gelmeye başladı. NATO’daki müttefiklerinden destek alan Türkiye, gerilimi tırmandırmak için ikinci aşamaya geçerek, Öcalan’ın Suriye’de kalmasını “savaş sebebi” ilan etti. Türkiye bu ilandan sonra sınır hattına askeri yığınak yapmaya başladı. Öcalan, uluslararası güçlerin baskıları sonucu 9 Ekim 1998’de Suriye’den ayrılarak, Yunanistan’a geçti. Ancak Yunanistan, Öcalan’ın ülkede kalmasını kabul etmedi. 
 
NATO, Suriye’ye yönelik Türk baskını biçimlendirmekle kalmayarak, komplo sürecini biçimlendirmeyi sürdürdü. Öcalan, davet edildiği Yunanistan tarafından daha sonra istenmedi. Öcalan’a yönelik süreci yönetmekle görevlendirilen Yunan Ulusal İstihbarat Örgütü’nden Savvas Kalenderidis, bu durumu daha sonra bizzat açıklayacaktı. Kalenderidis, 21 Mayıs 2013’te Kürt gazeteci Noraldin Waisy’ye verdiği röportajda, NATO’nun süreçteki rolüne dair bazı ipuçları veriyordu. Kalenderidis, havaalanında ismini vermediği istihbarat şefinin Öcalan’a, “Yunanistan’ın NATO’ya üye ülke olarak kendisini ülkesinde barındıramayacağını” söylediğini aktararak, sürecin NATO tarafından işletildiğine işaret etti.  
 
ABD: TÜRKİYE’YE İADE EDİN
 
Yunanistan’ın tavrı üzerine Rusya Parlamentosu alt kanadı Duma’nın daveti üzerine Moskova’ya giden Öcalan, Rus güvenlik elemanları ve Duma Meclisi eski Başkan Yardımcısı Vladimir Jirinovski tarafından karşılandı. Öcalan’ın Rusya’dan talep ettiği “siyasi iltica” kabul edilmedi. Rusya’nın Öcalan’ı kabul etmemesi üzerine Türkiye-Rusya arasında Rus gazının alımı konusunda “Mavi Akım Projesi” imzalandı. Rusya’nın baskısını artırması üzerine Öcalan, 12 Kasım'da yönünü İtalya'ya çevirdi. İtalya, Solcu Demokrat Parti’den başbakan olan Massimo D’Alama, yönetim ortağı Komünist Parti’nin girişimleriyle ilk başlarda olumlu bir tavır aldı. Ancak NATO ülkesi olan İtalya’da solcu bir hükümetin olması, onun NATO’nun temel politikalarından bağımsız hareket edemeyeceği ve gelen baskılara dayanamayacağı kısa sürede anlaşıldı. 
 
NATO’nun kurucu ülkesi Amerika’nın Devlet Başkanı Bill Clinton, 24 Kasım 1998’de telefonla aradığı İtalya Başbakanı Massimo D’Alema’yı, “Tarihi bir hatadan kaçının” şeklinde tehdit etti. D'Alema, ABD’nin baskılarına daha fazla dayanamadı. 
 
Amerika ve NATO’daki müttefikleri, bu süreçte Öcalan’ın "yönetim sicilleri temiz olmayan", "kanunların hakim olmadığı" ve aynı zamanda ABD ve NATO müttefiklerinin denetimde olan üçüncü dünya ülkelerine gitmesini sağlamaya yönelik adımlar atıyordu. Kalenderidis, Waisy’ye verdiği aynı röportajda, bu duruma da değindi. Kalenderidis, ABD’nin İtalya üzerindeki kurduğu baskının amacını, “Üst düzey bir Amerikan heyeti İtalya’yı ziyaret edip Öcalan’ı kanunsuzluğun hâkim olduğu bir ülkeye göndermeye ikna etmeye çalıştı. Öcalan oradan kolayca kaçırılabilecekti” ifadeleriyle anlattı.  
 
İtalyan Başbakan D’Alema, 15 Mayıs 2013’te Hürriyet gazetesinden Reha Erus’a verdiği röportajında, “Türkiye sürekli nota üzerine nota gönderiyor, biz ise çözüm çareleri arıyorduk. Devreye, o dönemin ABD Başkanı Bill Clinton girdi. Bana telefon etti. ‘Öcalan bir teröristtir. Türkiye’ye iade edin’ isteğinde bulundu” sözleriyle baskıya maruz kaldığını söyledi.  
 
RUSYA, KIRGIZİSTAN, YUNANİSTAN...  
 
Öcalan, 66 gün sonra İtalya Başbakanlığı tarafından tahsis edilen bir uçakla 16 Ocak 1999’da yeniden Rusya’ya gönderildi. Öcalan’a, Rusya'ya geldiğinin ertesi günü, Rusya Başbakanı Primakov’un "Hükümetimiz, sizin burada kalmanıza müsaade etmiyor. Gerekçesiz sizin üç gün içerisinde Rusya’yı terk etmeniz gerekiyor, ama gideceğiniz yeri biz belirleyeceğiz" mesajı iletildi.  
 
Öcalan, ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın Moskova ziyareti öncesi 20 Ocak’ta zorla bindirildiği bir kargo uçağıyla Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’e kaçırıldı. Öcalan, 8 gün buradaki bir köy evinde tutularak, dünyayla bağlantısı kesildi. Öcalan, 29 Ocak’ta Atina’ya geri getirildi. Öcalan, burada yazar Vula Damyanaku’nun evine götürüldü. Öcalan’ın Yunanistan’a geleceğinden haberdar olan ancak nerede kaldığından haberdar olmayan Yunan Gizli Servisi EYP'nin Başkanı Haralambos Stavrakakis, yardımcısı Savvas Kalenteridis'ten Öcalan’ın yerinin tespit edilmesini istedi. Bunun üzerine Öcalan’a yakın ilişkileri bulunan emekli Amiral Antonis Naksakis’in evi basıldı. 
 
Dışişleri Bakanı Teodoros Pangalos Paksakis, 30 Ocak’ta görüştüğü emekli Amiral Naksakis üzerinden Öcalan’a, "Ülkemize hoş geldiniz. Sizinle görüşmek istiyoruz. Hukuki anlamda gereken işlemler yapılacaktır. Farklı bir yaklaşım olmayacak. Bu açıdan sizin durumunuzu somut olarak tartışmak istiyoruz. Bizzat kendim bu görüşmeye katılacağım" mesajı gönderdi. 
 
Naksakis'le beraber görüşme yerine giden Öcalan, Dışişleri Bakanı Pangalos ile görüşmeyi umut ederken, istihbaratçılar Stavrakakis ve Kalenderidis ile karşılaştı. Stavrakakis, burada Öcalan'ı "Sana sabah saat 4’e kadar süre tanıyoruz. Aksi halde bildiğimizi zorla yaparız" şeklinde tehdit etti.
 
YUNANİSTAN’IN PLANI
 
Yunan hükümetinin olumsuz tutumu karşısında Öcalan, Hollanda'ya gitme önerisinde bulundu. Ancak Stavrakakis, Şengen Antlaşması gereği Hollanda’nın Öcalan’ın tekrar Yunanistan’a iade edebileceğini ileri sürerek, öneriyi reddetti. Bunun üzerine Şengen Antlaşması dışında kalan üçüncü bir ülke arayışına girilerek, Belarus’ta karar kılındı. Plana göre, Öcalan önce Minsk’e oradan da ikinci bir uçakla Hollanda’ya götürülecekti ve böylece tekrar Yunanistan’a iade edilmesinin önü alınacaktı. Yunanistan plana sadık kalmadı. Minsk Havaalanı’nda 7 saat bekletilen Öcalan’ı Hollanda’ya götürecek uçak gelmedi. Uçak gelmeyince Öcalan, bulunduğu Yunan uçağından indirilmeye çalışıldı. Öcalan buna direnince aynı uçakla, saat 04.00 sıralarında tekrar Atina'ya döndü. Öcalan, burada yine NATO elemanı Stavrakakis tarafından karşılandı. Aynı gece apar topar Amerikan ve İngiliz askeri üslerinin bulunduğu Korfu Adası'na götürülen Öcalan’ın, bölgeye dönme isteği gibi Sırbistan'a gitme isteği de reddedildi.
 
PETROL ANLAŞMASI
 
Minsk Havaalanı’nda 31 Ocak’ta bunlar yaşanırken, 30 Ocak’a Davos’ta yapılan Dünya Ekonomik Forumu toplantısında, Rusya Başbakanı Piromakov ile ABD’li petrol şirketlerinin arasında Öcalan’ın durumun pazarlık konusu yapıldığı daha sonra ortaya çıktı. “Davos Anlaşması” olarak tarihe geçecek bu anlaşmada, Kazakistan petrollerinin Rusya, Azerbaycan petrollerinin ise Türkiye üzerinden dağıtılacağı kararı alındı. Türkiye de bu anlaşma doğrultusunda Kazakistan petrollerinin Rusya tarafından Çanakkale ve İstanbul Boğazları üzerinden dağıtılmasını engellemeyecekti. Ruslar, karşılığında Bakü-Ceyhan boru hattına izin verecek ve Öcalan'ın iltica başvurusunu kabul etmeyecekti.
 
ABD: ÇIKARIN, GERİSİNE KARIŞMAYIN 
 
Pangalos, 1 Şubat sabahı ABD Atina Büyükelçisi Nicholas Burns aracılığıyla ABD’yi, Öcalan’ın Yunanistan’da olduğundan haberdar etti. Burns, bunun üzerine Pangalos'a, "Tamam, siz onu Yunanistan'dan çıkarın, gerisine karışmayın" talimatını verdi. Aynı günün akşamında Korfu'daki istihbarat merkezinde tutulan Öcalan'ın yanına gelen istihbaratçı Kalenderidis, tüm devletlerin üzerinde uzlaştığı mesajı Öcalan'a "Başardık! Pangalos'la konuştum, sizden özür diliyor. Kötü davrandığı için üzgün. Çözüm bulduk, sizi bir Afrika ülkesine götüreceğiz. Burada Yunan hükümeti güvencesi altında geçici olarak kalacaksınız, bu süre içinde pasaportunuz hazırlanarak Güney Afrika Cumhuriyeti'ne götürüleceksiniz" diyerek iletti.
 
Öcalan’ın teklife dair dile getirdiği kuşkularını ise, "Afrika'da büyükelçiliğimizde kalacaksınız. Oralar Yunan topraklarıdır, dokunulmazlığı var. Bizim dışımızda hiçbir güç müdahale edemez ve siz orada güvenli bir şekilde kalacaksınız. Can güvenliğiniz sağlanacak" diyerek gidermeye çalıştı. 
 
KENYA 
 
Bu görüşmede Öcalan'a Kenya'dan hiç bahsetmeyen Kalenderidis, gidilecek yerin Güney Afrika'ya gitmek üzere bir ara durak olduğunu belirtti. Kalenderidis’in refakatinde Öcalan, Korfu Adası’ndan alınarak, sözde Afrika uçağı için yola çıkıldı. Öcalan'ı havaalanına götüren araç yol boyunca 7 defa durdu ve havaalanına yüz metre kala aracın şoförü değiştirildi. Yeni şoförle birlikte hareketlenen araç, uçağın kanadına çarptı. Bu yüzden Öcalan, İsviçre'den gelen ve gizli bir askeri havaalanında bekletilen başka bir uçağa götürülerek, buradan Kenya'ya kaçırıldı. 
 
KAZA VE ‘ZAMAN KAZANMA’ PLANI  
 
Öcalan, daha sonra kendisini Afrika’ya götürüleceği söylenen uçak ile, onu Türkiye’ye getiren uçağın aynı uçak olduğunu, kaza nedeniyle zaman kazanmak için Kenya’ya götürüldüğünü söyleyecekti. Öcalan, o gün yaşadıklarına ilişkin daha sonra şu çözümlemeyi yaptı: "Pangalos tarafından hazırlandığı söylenen bu uçağın öğelerinin silindiği ve Malezya bayrağı taşıdığı daha sonraları ortaya çıkacaktı. Beni Kenya'dan Türkiye'ye götüren uçak da Malezya bayrağı taşıyordu. Bu benzerliğe dikkat çeken Naksakis, sonraki açıklamalarında, Korfu'da kanadına çarpılan uçak ile Kenya'da beni kaçıran uçağın aynı olduğunu ve bu kazanın da bilinçli yapıldığını belirtir. Şöyle ki; ben daha Korfu'dayken Simitis hükümeti, ABD ve Türkiye ile anlaşarak Türkiye'ye kaçırılmam yönünde plan yapmıştır, ancak 'kaza' nedeniyle uçağın tamiri için zamana gerek duyulduğundan; Kenya hattı, zaman kazanmak amacıyla bu 'kaza'dan sonra devreye konulmuştur. Hatta Naksakis, uçağın tamir masraflarını da ABD'nin karşıladığını söyleyecekti. Böylece, 'kaza'dan önce Kalenderidis'in 'hayali Afrika planı', 'kaza'dan sonra 'gerçek Kenya planı'na dönüşecekti.”
 
‘NATO’DA 20 YIL SÜREKLİ SENİ ARAŞTIRDIM’
 
İsviçre'den gelen ve NATO Gladiosu veya CIA tarafından ayarlanan gizli uçak, 2 Şubat 1999 tarihinde Kenya'daki Nairobi Havaalanı'na indi. Burada Öcalan'ı, Kenya Büyükelçisi George Kostoulas karşıladı. Kostoulas'un havaalanında ilk defa karşılaştığı Öcalan'a, "NATO'da 20 yıldır sürekli seni araştıran birimin başındayım. Seni gökte ararken yerde buldum" diyerek, NATO'nun Öcalan'ın tasfiyesi için nasıl organize olduğunu gösterdi.
 
EŞ ZAMANLI KOORDİNASYON TOPLANTILARI
 
Öcalan'ın Kenya'da olduğu 3 Şubat 1999 günü, Kenya Dışişleri Bakanlığı Daimi Sekreteri Kathourima ile Yunan Büyükelçisi George Kostoulas bir araya geldi. Yine aynı gün Ankara'da da İsrail İstihbarat Şefi David Ivry başkanlığındaki bir heyet ile Türkiye Dışişleri Bakanlığı, MİT ve Genelkurmay harekat dairesinden yetkililer toplandı. Bu toplantılar, 4 Şubat’ta CIA’nın dahil olmasıyla devam etti. 
 
CIA, Türkiye'nin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun'a, Öcalan'ın Kenya’da yakalanarak, Türkiye’ye getirilmesi önerisini sundu. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit de sonradan, "4 Şubat'ta bize Öcalan'ın Afrika'dan alınabileceği haberi geldi. Onun üzerine bu mekanizma harekete geçirildi" açıklamasında bulundu. 
 
Bu sırada Öcalan'a, kaldığı Yunanistan Kenya Büyükelçisi'nin evinden çıkması için her türlü baskı yapıldı. Öcalan, bu önerileri can güvenliği açısından sakıncalı bularak kabul etmedi. Öcalan, daha sonra bu önerilerle elçilikten çıkarılarak, imhasının hedeflendiğini açıklayarak, “Bu olmayınca İmralı Planı devreye konuldu” tespitinde bulundu.
 
ÖCALAN’I ÖLDÜRME PLANI 
 
Kenya’da bunlar yaşanırken, Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesi için uçağın hazırlıkları yapıldı. Hazırlıkları tamamlanan uçak, 10 Şubat 1999'da İstanbul'dan Uganda'nın Entebbe Havaalanı'na gitti. TC-CAG tescil işaretli Fransız Dassault imalatı Falcon 900B tipi bu uçağın işadamı Cavit Çağlar'a ait olduğu sonradan ortaya çıktı. Bu uçağın en önemli özelliği ise, hiç durmadan 7 saat yolculuk yapabilecek kapasitede olmasıydı. Uganda yetkilileri ile yazışmayı yapan Türkiye havaalanlarında güvenlik konusunda hizmet veren Gözen Havayolları görevlisi Mehmet Dülgeroğlu'nun Entebbe Havaalanı yetkililerine 9 Şubat tarihinde gönderdiği mektupta, "Operatör: Nergis Havayolları, Uçak tipi: Falcon 900B, Numarası: TC-CAG, Amacı: İş için-özel uçak” bilgileri yer aldı.
 
Kaçırma ve imha üzerinde yapılan plan kapsamında; Yunanistan Dışişleri Bakanı Theodoros Pangalos'un müsteşarı olan Vasilis Papaioannou, 13 Şubat günü Öcalan'ın elçilikten zorla dışarı çıkarılması için Büyükelçi Kostoulas'ı arayarak, Pangalos'un talimatını iletti. Bu plan Öcalan'ın direnmesiyle boşa çıktı. Ancak Atina, bu sefer de Öcalan'ın elçilik konutundan çıkarılması için Yunanistan'da 4 kişilik özel bir operasyon ekibi ayarlayıp, elçiliğe gönderme kararı aldı. Bu planın amacı ise, daha sonra Öcalan'ı İmralı'da ilk karşılayanların sarf ettiği “Yunan polisleri seni Yunan elçiliğinden çıkarsalardı, biz de hazırlık yapmıştık, seni öldürecektik” sözlerle netlik kazandı. 
 
14 ŞUBAT GECESİ YAŞANANLAR
 
14 Şubat'ı gecesi Öcalan’ı götürecek uçağın üzerinde bulunan gerçek öğeler silinerek, yerine sahte Malezya bayrağı ve öğeleri takıldı. 15 Şubat 1999 günü sabah saatlerinde elçilik binasına gelen Yunan Büyükelçisi George Kostoulas, Dışişleri Bakanlığı Daimi Sekreteri Kathourima'nın yanına götürüldü. Burada gerçekleşen toplantının ardından Kostoulas, akşam saatlerinde Savvas Kalenderidis'i de yanına alarak eve geri döndü. Kostoulas, Öcalan'a tanınan sürenin 15 Şubat'ta dolduğunu ve elçilik evinden çıkması gerektiğini belirti. Öcalan'ın istediği bir günlük süreyi ise, “Geceleyin neler olabileceğini garanti edemem” şeklinde yanıtladı. 
 
Bu görüşmeden bir kaç saat sonra Kenya polis lerinin içinde olduğu, Kenya hükümeti plakalı 5 araba, 3 Land Rover tipi cip, Öcalan'ın bulunduğu Yunan elçisi Kostoulas'ın evinin bahçesine park edildi. Araçlarla gelen Kenya İstihbarat Şefi Noan Arap Ta, ilk olarak Kostoulas ile yaptığı gizli buluşmadan sonra Öcalan'la görüştü. Öcalan, hükümet güvencesi olmadan buradan çıkmayacağını belirtti. Noan Arap Ta ise, “Uçak hazır, bir an önce çıkın. Gece yaklaşıyor, geceleyin neler olabileceğini garanti edemem” yanıtını verdi. Öcalan'ın ısrarı üzerine Noan Arap Ta, bu defa daha da ileri giderek, “Çıkmadığınız takdirde gece sizler için kötü olacak, biz ülkemizde kan dökmek istemiyoruz” dedi. Öcalan bulunduğu yerden çıkmak istememesi üzerine, devreye büyükelçi Kostoulas ve istihbaratçı Kalenderidis girdi. Kalenderidis, Yunan hükümeti adına garanti sözü verdi. Bu güvence Öcalan'ın elçilikten çıkmasında etkili oldu.
 
Elçi Kostoulas'ın evinin bahçesinde tüm itiraz ve tartışmalara rağmen Kenya polisleri, Öcalan'ı Kostoulas ve Kalenderidis'in gözleri önünde kendi araçlarına zorla bindirdi. Öcalan'ı Türkiye'ye götürecek ekip, Uganda'nın başkenti Kampala'da bulunan Entebbe Lake Victoria Hoteli'ne yerleşip, Kenya'dan gelecek haberi bekleyen ekipti. Öcalan, resmi olarak Yunanistan toprağı sayılan Büyükelçi Kostoulas'ın evinden kaçırılarak, Türkiye'ye getirilip İmralı Cezaevi’ne konuldu. Öcalan'ın Türkiye'ye teslim edilmesi ise, dönemin başbakanı Bülent Ecevit tarafından 16 Şubat’ta kamuoyuna duyuruldu. 
 
Ecevit, daha sonra yaptığı bir açıklamada ise, Öcalan'ın Türkiye'ye getirilmesine dair şaşkınlığını, “Amerika bize Apo’yu niye verdi, hala anlamış değilim” sözleriyle dile getirdi.  
 
ÖCALAN'IN PARADİGMASI 
 
Öcalan ve PKK’nin tasfiyesinin amaçlandığı komplo süreci, sonrasında İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde de farklı bir şekilde devam etti. Öcalan, ağır tecrit koşullarında kapitalist sisteme karşı "demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü" paradigmasını ortaya koydu. Öcalan, devletsiz bir toplum ideali üzerine inşa ettiği fikirleriyle dünyada gözlerin çevrildiği bir lider haline geldi. Öcalan'ın İmralı'daki duruşu ve fikirleri, komployla hedeflenenleri büyük oranda boşa çıkardı. Kürt sorunu, “Türkiye, Suriye, İran ve Irak” arasında sıkışan bir sorun olmaktan çıkarak, uluslararası bir nitelik kazandı. Kapitalist sisteme karşı hoşnut olmayan kesimler, ezilen uluslar, feministler ve sosyalistler için Öcalan’ın paradigması evrensel bir çekim merkezi oldu. Öcalan'ın fikriyatıyla hareket eden Kürtler, yaşadıkları coğrafyalarda büyük kazanımlar elde etti.
 
Yarın: ‘Gizli protokolle’ yönetiliyor, dünyada benzeri yok